Nilüfer BEKCİ

Nilüfer BEKCİ

19 Nisan 2024 Cuma

BÖYLE YAŞAMAK KADER Mİ?

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Van Gölü Ekspresi’ndeyiz. Trenimiz dağ köylerinin mezraların içinden geçiyor. Çocuklar trenin yanından koşturup el sallıyorlar. Pencereleri açıp şeker, çikolata, bisküvi, yanlarında ne varsa atıyor yolcular. İster istemez düşünüyorum, on, on beş haneli köylerde yaşayan bu çocukların tek eğlencesi belirli günlerde geçen bu trenler. Eğer şehirlere gidip okuyamaz, meslek sahibi olup köylerinden çıkamazlarsa tıpkı büyükleri gibi o mezralarda, dağların arasında ömür tüketecekler.

Belki tertemiz havası, dağlarda yetişen doğal otları, pınarlardan akan şifalı suları ile yaşadıkları yerde olmaktan mutludurlar ama kendilerini geliştirme bakımından hiçbir kazanımları yok, orada kaldıkları sürece. Belki yol gösterilse, ellerinden tutulsa, bu çocukların ufkunu geliştirecek bir şeyler yapılsa bir adım atarlar diye düşünürken yanımda birkaç kitap getirmediğime pişman oluyorum. Herkes çikolata verirken ben kitap uzatırdım onlara; eğer bilseydim böyle bir şeyle karşılaşacağımı.

Ani Harabeleri’ni gezerken aynı düşünceler tekrar üşüşüyor kafama.  Orada da çocuklar var. Hemen yakınındaki küçük köyün kızları, oğlanları bunlar.  Ellerine birer patik, çanta süsü vs. almışlar, satmaya çalışıyorlar. Kimisi defter kalem alacağını söylüyor, kimi kitap okumak istediğini. Ah keşke yanımda olsaydı birkaç tane. Bir kız çocuğundan patik alıyorum. “Sakız var mı abla?” diyor.  Çantamdan hiç açılmamış kutuyu çıkarıp veriyorum: gözleri parlıyor.

Dönüş yolunda düşünüyorum, ne yapılabilir diye. Biz burada elimizdeki okunmuş kitapları verecek yer bulamazken onlar okumaya hasret, bir kitap yüzü görmeden ömür tüketiyorlar. Birden aklıma geliyor. Benim çok sevdiğim bir yazar ağabeyim bir kitap ağı kurmuştu. Katılmak isteyenler fazla kitaplarını ona gönderiyorlar, o da okumak isteyen birine iletiyor, o okuyup bitirince geri yolluyor, geri gelen kitaplar da başka birine gönderiliyor. Diğer kişiye de yeni kitaplar gönderiliyor.

Ben bunu duyduğumda hemen iki koli kitap göndermiştim. Hatta sonradan, göndermeye kıyamadığım kitaplarımla da vedalaşıp yollamaya karar verdim zira onların rafta durmasının bana bir faydası yok ama gönderdiğim takdirde bunları okuyacak birçok kişiye faydası büyük olacak.

Ben de o gezide düşündüm ki, sizinle paylaşırsam belki birkaç kişi ilgilenir ve kitap ağımız genişler, daha çok kişiye ulaşırız. O mezralara kadar ulaşır kitaplarımız. Hatta yeni çocuk kitapları da yollarız. Birkaç tane de sakız, çikolata, bisküvi koyar, defter, silgi, kalem ekler sevindiririz çocuklarımızı. Zira onlar bu vatanın yani hepimizin çocukları. Geleceğimiz, ümidimiz onlar. O daracık dünyalarında hiçbir şey görmeden, öğrenmeden, dünyayı tanımadan büyümelerine izin veremeyiz, vermemeliyiz.

Ülke olarak gelişmiş toplumlara yetişmenin, onlarla mücadele edebilmenin tek yolu okumak, öğrenmek. Ancak bu yolla ilerleyebiliriz. Karanlığı, taassubu, batılı ancak bu şekilde yenebiliriz. O çocuklar gerçekten de tıpkı büyükleri gibi batıl inançların ve dinî taassubun pençesinde kıskıvrak yakalanmış, bir yere kıpırdayamaz, düşünemez hale gelmişler.

Artık savaşlar topla tüfekle yapılmıyor. Akılla, zihinle, stratejiyle yapılıyor. Bunun için zihni çalıştırmak, aklı çalıştırmak gerek. Onun için de okumak.

Bu nedenle yardım elinizi istiyorum o çocuklar adına. Eğer kitap ağına destek vermek isterseniz yazının sonunda paylaştığım mail adresime yazın, size yazarımızın adresini vereyim. Göndereceğiniz her şeyin yerini bulacağından emin olabilirsiniz.

Unutmayın, çocuklar geleceğimizdir; Bu güzel vatanı okumuş, bilgili, kültürlü gençlere emanet etmek de hepimizin görevi.

 Bol kitaplı günler diliyorum.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.