Total Banner
DOYUMSUZLUK DENİZİ
263 okunma

DOYUMSUZLUK DENİZİ

ABONE OL
09/09/2022 11:31
DOYUMSUZLUK DENİZİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hayat yaşanıldığı sürece değişime açık, müspet menfi yeni gelişmelere gebedir. Akıbet ne olursa olsun, kader çizgisine riayet edilip rıza gösterildiği müddetçe yaşanılabilecek her türlü bela ve musibetler, insanoğlunu karamsarlığın anaforunda sürükletip hayattan bıktıramaz.

       Hayat, bize her zaman arzu ettiğimizi sunmaz. Yaşanılan hayat içerisinde her şey arzu ettiğimiz bir şekilde gerçekleşseydi; hiç kimse, bu hayata veda etmek istemez ve ölümü adaletsiz bir ceza olarak görürdü. Gerçi ölüm, yeni bir hayatın başlangıcı olarak da değerlendirilebilir. Hayat, bir ölçüde insanoğlunun bilgisi ve kontrolünde olduğu halde ölüm, bilinmezleri ve kontrolsüzlüğü içerir.

       Halk arasında söylenen: “Dünya bir deniz / Hayat bir gemi / Akıl yelkeni / Fikir dümeni / Yürüt gemini / Göreyim seni…” sözleri, yaşanılan hayatın ne denli zorluklarla dolu olduğunu ve insanoğlunun hayatta uğrayabileceği çeşitli sıkıntılara nasıl göğüs gerebileceğini anlatmaya çalışır. Yine: “Hayat, güzel olsaydı doğarken ağlamazdık / Eğer memnun kalsaydık ölürken inlemezdik.” söyleyişi bir parça kötümser felsefenin izlerini taşısa da hayatın zorluklarını dile getirir. Önemli olan hayatı sıradan yaşamak değil, yaşanılan hayatı anlamlandırabilmek ve adam gibi yaşayabilmektir.

       İslamiyet’te, insanın dünyadaki hayatı, bir imtihan olarak görülür. Ahret ise, bu imtihanın netice yeridir. Bu anlayışa göre; insan, dünyada ektiğini ahrette biçecektir. Şüphesiz iman sahibine, halisane olmak şartıyla tövbe kapısı her zaman açıktır.

       İnsan hayatı, tasavvuf yani İslam felsefesinde ‘Vahdet-i Vücut’ görüşüyle açıklanır. Bu görüşe göre, insanoğlu diğer bütün varlıklar gibi, ana bütünden yani Allah’tan kopan bir parçadır ve hayatı boyu bu ayrılığın acısını hisseder. İnsan, ne yapsa ne etse, maddi manevi sıkıntılarından kendisini kurtaramaz. Sahip olduğu hiçbir şey, onu bütünüyle tatmin edemez. Doyumsuzluk denizi diye de adlandırabileceğimiz bu hayattaki bütün koşuşturmaları ve tüm çırpınmaları, onu aradığı gönül huzuru ve mutluluğa ulaştıramaz. Yüce Mevlana, bu durumu Mesnevi isimli önemli eserinde: “Dinle neyden ki hikâye etmede / Ayrılıklardan şikâyet etmede.” diye vurgular.

       Çocukluğumuzda arkadaşlarla kırlara çıkar, rastladığımız kuşları ve kertenkeleleri taşlardık.  Böylesi bir günde, attığımız taşlardan biri kertenkelenin kuyruğunu koparmıştı. Acı içinde kaçan zavallı hayvana ait kopmuş kuyruğun bir müddet sanki koptuğu ana gövdeye tekrar kavuşmak ister gibi kıvrana kıvrana kertenkelenin peşi sıra hareket ettiğini hayretle izlemiştik. İşte, insanoğlunun hayat serüveni de buna benziyor. Tasavvufta doğum, ana bütünlükten kopuş noktası; hayat, imtihan yeri; ölümse ya ebedi ayrılışın tecellisi veya ispatlanmış kulluğun mükâfatı olarak ana bütünlüğe yani cenabı Allah’a kavuşma zamanı olarak düşünülür.

       Yüce Mevlana, ölümü ‘Şeb-i Arus’ yani düğün gecesi olarak adlandırır. Ona göre, ölüm insanoğlunun değişmez tek sevgilisi olan cenabı Allah’a kavuşmasıdır. İnanıyorsak, muhakkak ki evrende var olan her şeyin tek sahibi cenabı Allah’tır. İnsanoğlu ise, sahip olduklarının sadece geçici bir süre emanetçisidir. İnanmıyorsak, zaten bütün bu söylediklerimizin de bir kıymeti yoktur.

       Yüce Mevla’mızın bütün inananları yaşadıkları hayat içerisinde iman ve Kuran’dan ayırmaması dileği ve ömür defterimizin tertemiz sayfalarına küçücük de olsa bir leke düşmemesi temennisiyle…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.