Nilüfer BEKCİ

Nilüfer BEKCİ

19 Nisan 2024 Cuma

NİLÜFER BEKÇİ / SAVAŞ

NİLÜFER BEKÇİ / SAVAŞ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Karıncayı bile incitmekten korkar, yolunu değiştirirdi. Oysa şu son bir haftada öldürdüğü insanların sayısını bile unutmuştu. İlk başta saymıştı teker teker. Bir, iki, üç beş, altı… Ve her seferinde kahrolmuş, kendisi de ölmek istemişti.
Onuncudan sonra saymayı bırakmış, duyduğu üzüntü de giderek azalmıştı. Artık yüreği nasır tutmuştu. Siperde kurulu makinelisiyle karşıdan gelen saldırıları püskürtüyor, onlarca insanı kılı bile kıpırdamadan tek seferde öldürüyordu. Ağlamıştı onu bu makinelinin başına getirdiklerinde. “Yapamam” demişti. “Ben kimseyi öldüremem”
“ Görürsün bak” demişlerdi. “Biz de senin gibiydik. “ Önceleri karavana ateş etmişti kimse anlamasın diye. Ama silah arkadaşının kanlar içinde yere yuvarlandığını gördüğünde nasıl olduğunu anlamadan ilk canı almıştı.
Kuşatma altındaki şehri bombalanıyordu bir yandan. O güzel şehri artık bir enkaz yığınıydı. Güzelim anıtlar, binlerce yıllık eserler, asırlık evler yıkılmış, parklar, ormanlar yanmış yok olmuştu.
Evladını kaybeden anaların feryatları yükseliyordu her tarafta. Açlık her yanı sarmıştı. Korku ve umutsuzluk doluydu insanlar. Artık bildikleri tek şey vardı, şehirlerini kanlarının son damlasına kadar savunacak, o delinin emriyle harekete geçen orduyu sokmayacaklardı.
Sirenlerin kulakları tırmalayan, yürek paralayan o acı sesi, ardından tepelerinden geçen bombardıman uçaklarının sağır eden gürültüsünü takip eden patlama. Dumanın geldiği yöne bakıp nerenin isabet aldığını tahmin ederken yüreği sıkışıyordu. Ya kendi eviyse? Sonra aklına karısının ve çocuklarının sığınakta oldukları geliyordu. Sığınakta bir hafta. Ne yapıyorlardı acaba? Yemekleri, suları bitmiş miydi? Ya küçük bebeklerinin maması, bezi? “O bebeciğin ne suçu var” diye hayıflandı kendi kendine. Yeri yumrukladı.
Marketler çoktan yağmalanmıştı. Diğer ülkelerin gönderdiği yardımlar ulaşamıyordu şehirlerine, havadan atılanlaraysa onlar ulaşamıyordu, her yerde keskin nişancılar vardı çünkü.
Biliyordu artık, öldürmezse ölecekti. Daha da kötüsü annesi, babası, çocukları, bütün sevdikleri ölecekti. Ya da daha kötüsü.
Başlarına böyle bir şeyin geleceğini on gün önce söyleseler güler geçerdi. Tarihin tozlu sayfalarında kalmıştı savaşlar. Olmazdı artık öyle şey. Ama işte şimdi o kâbusun tam da ortasındaydı. Bir devlet başkanının şahsi hırsları yüzünden bütün dünya birbirine girmiş, dostlar düşman olmuştu. “Neyi paylaşamıyorlar” dedi kendi kendine. Değer miydi giden canlara? Bu sıkıntılara değer miydi?
Yola çıkan kim bilir kaçıncı mülteci konvoyunu korumaktı görevi. Ve tabii düşmanı savunma hattından geçirmemek. Yanındaki makinelinin başındaki çocuğa baktı. On beş var mıydı? Geldiğinden beri hep karavana attığını biliyordu. Giderek daha küçülüyordu gelenlerin yaşı. Çocuklarla omuz omuzaydı artık.
Epeydir sessizdi ortalık. Hiç hareket yoktu. Siperden biraz yukarı uzanıp etrafı kolaçan etti. Tam geri yatacakken göğsünde bir ağrı ve ardından yayılan bir sıcaklık hissetti. Yere düştü. Yandaki çocuğun dehşetle ona baktığını gördü. Son nefesini verirken gülümsedi. Çocuğun artık karavana atmayacağını biliyordu.

NİLÜFER BEKÇİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.