Fatma HAYTAN

Fatma HAYTAN

08 Ağustos 2022 Pazartesi

TEKNOLOJİNİN GÜNDELİK HAYATA ETKİSİ

TEKNOLOJİNİN GÜNDELİK HAYATA ETKİSİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Günümüzde teknoloji günlük hayatımızın en önemli parçalarından birini oluşturuyor.  Meslek, yaş, cinsiyet farklılıklarına göre çeşitli teknolojik aletlerin esiri haline geldik. Eskiden iletişim kurmak çok zorlayıcı bir süreçti. Şimdi ise klavyenin ardında bir tıkla dünyadan haberdar olabiliyor, istediğimizle konuşabiliyoruz. Teknolojinin bizlere sağladığı kolaylık ve avantajların yanı sıra olumsuz durumları da söz konusu elbette. İşten eve dönüldüğünde televizyonun karşısında geçirilen uzun saatler ve tüm gün telefonun karşısında zaman harcamak yaşadığımız gerçek dünyadan bizleri uzak tutuyor. Aile içi iletişim yok denecek kadar azalarak, en yakınlarımızdan bile bir haber olunuyor. Teknolojiyle aramıza bir sınır koyamadığımızda insanlarla iletişimimizin zayıflamasına, sevdiklerimizin de bizden uzaklaşmasına neden oluyor. Teknolojik aletlerden kafamızı kaldırıp kendi hayatımıza kaldığımız yerden devam edemezsek insanlarla olan ilişkilerimizin de aynı kalması beklenemez. Çünkü teknolojiye verdiğimiz ilgi ve alakayı çevremizdekilerde bizden bekliyor. Gününün çoğu kısmını teknolojik aletlere ayıran kişilerin sosyal hayatlarından kopabildiği ve çevreleriyle de aralarının açılabildiği görülmektedir ve bu ilişkilerde çatışmalara yol açabilir. Farklı jenerasyonların yaşadıkları çatışmaların büyük bir kısmının da teknoloji bağımlılığı üzerine olduğuna şahit olabiliyoruz ve aslında bu da bağımlılığa doğru ilerleyen sakıncalı bir durumun göstergesi olarak görülebilir. Farkındalığımız sosyal medyadan ve başkalarının tepkilerinden ibaret hale geliyor.

Trafiğin yoğun olduğu güzergahlarda bile telefonun akışına kapılarak, sağlığımızı canımızı riske atıyoruz. Hayatın akışını kaçırmamak için çabalarken kendi hayatımızın sonunu hazırlıyoruz. Trafikte telefonla konuşmanın ağır cezaları olsa da araç kullanırken kazaya karışan sürücülerin sayısı azımsanacak sayıda değil. Durum böyleyken gerçekleşen kazaların önüne geçilemiyor, atılan adımlarda kazaları önleyemiyor. Dikkatsizliğin zararını sadece kişi kendisi değil, başkalarına da ödetiyor. Teknoloji bağımlılığı yeni nesilde artış gösteren sorun haline gelmişken eski nesilleri de etkisi altına almaya devam ediyor. Canımız ve güvenliğimiz teknolojiden daha önemlidir. Trafikte yapılan dikkatsizliğin açıklaması ve savunması olamaz.  Yaptığımız hataların bedelini başkalarına ödetmemeliyiz. Teknoloji bağımlılığı insanları yapması gereken sorumluluklarından, görevlerinden ve işlerinden alıkoyar. Aksayan işleri ve ertelediği planları ilerleyen vakitlerde bizleri zor duruma sokabilir, bazı durumlar için geç kalmamıza sebep olabilir. Gün içindeki iş planımızı ve sorumluluklarımızı bir düzene sokmalı ne teknolojinin ne de önemsiz şeylerin bu düzeni bozmasına müsaade etmemeliyiz. 

Teknolojinin yerinde ve belirli zaman dilimlerinde kullanılmasına dikkat etmeliyiz.  Zira pandemi’nin dünyada kendini en yoğun şekilde gösterdiği dönemlerde herkes evlerine kapandı. İş yerleri, okullar kapandı ve her iş evden yapılır hale geldi. Teknolojinin bütün nimetlerinden faydalanıldı ve uzaktan eğitim sistemi ile öğrenciler evlerinde öğrenim görmeye devam etti. Yerinde ve zamanında kullanılarak teknolojinin faydalarının en etkili şekilde kullanıldığı dönemler yaşandı.

Teknoloji’nin ihtiyacımız olandan fazla kullanıldığı durumlarda oluşan bu bağımlılık durumu sık sık aile ve çevre ile olan ilişkileri de etkileyebilmektedir. Teknoloji elbette hayatımızın vazgeçilmezi olmuş durumda ve bunu kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda, doğru ve yeterli bir biçimde kullandığımızda hayatımızı kolaylaştırmaya da yarayan bir araç fakat çoğu zaman bu sınırı çizmekte zorlanabiliyoruz. Hayatımızı, ilişkilerimizi, sağlığımızı ve diğer birçok durumu tehlikeye atmadan teknolojiyi kullanabilmek için öncelikle teknolojinin bağımlılık haline gelmeye başladığını fark etmek ve bu farkındalık sonucu bağımlılığın oluşmasını engellemek gerekiyor. Teknolojinin sağlığımızı bozduğu kadar ruhumuzu da bozmasına izin vermemeliyiz.

Devamını Oku

DİLİN DÖNÜŞÜMÜ

DİLİN DÖNÜŞÜMÜ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkçe zengin bir dildir. Kelimelerin barındırdığı anlamlar, vurgu ve tonlamaları, her kelimenin çağrıştırdığı anlamın farklılaştığı zengin bir dil. Yüzyıllardır özünü korumuş, anlaşılır ve yalın bir Türkçe konuşuluyor. Arapça, Farsça gibi birçok dilden Türkçe’ ye yerleşmiş kelimeler bulunuyor ve bunu Türkçe‘ ye entegre ederek anlaşılır bir şekilde kullanıyoruz. Her yaştan, her kesimden kişinin anladığı bir entegrasyon süreci bu. Dil, bir milletin yüzyıllar boyunca gelişimini yansıtarak, geçmiş ve gelecek nesillere uzanabildiği en önemli öğelerdendir. Fakat son yıllarda dilin özü bozularak yabancı kelimelerle donatılmış yeni bir dil oluşturulmaya çalışılıyor. Hiç kimsenin yabancı olmadığı yabancı kelimelerle bezeli günümüz gençliğinin günlük hayatta sıklıkla kullandığı anlaşılamayan bir dil. Okey, relax olmak, check etmek, stalklamak gibi kelimeler sıklıkla günlük hayatın içinde kullanılıyor. Türkçe kelimeler varken anlamlandırılamayan bir şekilde yabancı kelimelerin kullanılması Türkçe’ ye yabancılaştığımızın kanıtı niteliğinde. İnternet dili artık dilimize yerleşmiş durumda. İşin ilginç olan yanı bu yeni dili birçok kişi anlıyor. Geçmişle kopuk, gelecekle bağlantı kuramadan bugüne aktarılan gelenek ve göreneklerin yarına taşınabilmesi mümkün görünmüyor. Dil, tahribata uğratılarak aktarılabilecek bir miras değildir.  Zira dilin üzerinde restorasyon yapılarak yenilenmesini sağlanamaz.

Teknolojik gelişmeler eğitim, ulaşım vs. birçok alanda ilerlemeler sağlasa da kültür öğelerinde değişime ya da bozulmaya neden oluyor. İnternet dilinin konuşma diline yansıması zamanla Türkçe’de bozulmalara yol açmaktadır. Yetişkinler ve yeni nesil arasında iletişimin koptuğu, birbirini anlamayan bir geleceğe doğru sürükleniyoruz.  Hatta 40 yaş üstü ile Z kuşağı arasında mesafeler artıyor. Akıllı telefonlara belli bir yaştan sonra uyum sağlamaya çalışan bir nesil ile teknolojinin bütün nimetlerinin hazır olduğu dönemde yetişen bir nesil arasında farklar olacağı kesin.  İnternet dilinin sadece internet dünyasında değil, gerçek yaşamında da kullanan yeni bir nesil bulunuyor. Özellikle son yıllarda sıkça duyduğumuz belli kelimeler var ki belirli bir yaş üstünün asla anlayamayacağı düzeyde.

LOL: Laughing out loud (Yüksek sesle gülüyorum)

BAE: Before anyone else (Herkesten önemli kişi)

GMTA: Great minds think alike (Aklın yolu birdir)

OMW: On my way (Yoldayım)

FTW: For the win (Bir şeyi yüceltmek için, “kazanan”, “en iyisi” anlamında kullanılır)

Yukarıda sıralanan kelimeler günlük hayatta sıkça karşımıza çıkıyor. Sosyal medyada iletişim kurulurken kısaltma kullanmak ekranda bulunan sekmelere yetişilmesinde kolaylık sağlıyor. Fakat sevgi, eleştiri, övgü gibi anlamların içi boşaltılarak, kelimelerin boşluğunda iletişim kuruluyor.

Velhasılıkelam dilimize sahip çıkmalıyız. Dil sadece kültür aktarımını sağlamakla kalmaz, ülkenin kaderini etkiler. Özellikle internetten devşirme kelimelerden uzaklaşarak sade ve yalın bir dil kullanmaya dikkat etmeliyiz. Konuşma esnasında Türkçe’ de karşılığı bulunan kelimeleri kullanmak var iken konuşmanın yabancı kelimelerle donatılmamasını diliyoruz. 

Devamını Oku

ÇOCUK OLABİLMEK

ÇOCUK OLABİLMEK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Şair Francis Thomson çocuk olmayı şu sözlerle özetler: “Çocuk olmak ne demek biliyor musun? Günümüz insanından çok farklı olmak demek. Mucizeden doğan bir ruha sahip olmak demek; sevgiye, aşka, inanmaya inanmak demek; elflerin uzanıp kulağına fısıldayabileceği kadar küçük olmak; balkabaklarını at arabalarına, fareleri atlara, düşkünlüğü yüceliğe, hiçliği her şeye dönüştürebilmek demek, zira her çocuk ruhunda kendi iyilik meleğini taşır; çocuk olmak bir fındık kabuğunda yaşayıp kendini sonsuz uzayın kralı saymaktır.”

Çocuk, hayatın bütün renklerini ruhunda taşır. Ruhunda açan çiçeklerin solmasına izin vermeden kendi dünyasını istediği renklere boyayabilir. Sonsuzluğun en fazla hissedildiği dönemdir çocukluk. Renkler daha canlı, doğa daha yeşil, hayat bütün sorunlardan uzak yaşanılabilirdir. Attıkları her adım serüven olur dünyalarına. İçinde huzursuzluk, mutsuzluk barındırmaz, kahkahalarla şenlendirir çevresini. Karanlık hiçbir şey yoktur dünyasında, üzüntüsü bile çocuklaşır kalbinde, küçülür kahkahalara dönüşür. Çocuklar hayatlarında ne olursa olsun hep mutludur. Hırs, öfke, kıskançlık gibi duygularla hareket etmez. Mücadeleye, gurura kapılmadan, sevildiklerini bilerek hareket ederler.

Çocukluk dönemi ruh ve beden olarak geleceği şekillendiren sürecin kaynağıdır. Çocuklukta yaşanan bütün olaylar yetişkinlik dönemine sirayet eder. Çocukluğumuz bize tüm hayatımızın öğüdünü verir: Hayal etmek. Geçtiğimiz yollar bize hafif adımlarla ulaşılması mümkün mutluluk kitabını yansıtır. Yetişkinler siyah ve beyaz, iyi ve kötü arasında koşarken, çocukların dünyası renklerle bezelidir.  Umut, hayal etmek, sevmek, güvenmek gibi masum duygularla bakarlar hayata. Fakat çocuklukta eksik yaşatılan duygular ya da karanlıkla kaplanan bir süreç varsa renkler siyaha dönüşür.  Çocukluk travmaları, yaşanan ve yaşatılan olaylar zihnimizin en derin köşesinde gideceğimiz hayat yolculuğunun sınırlarını çizer.                                                                                                     

Uzmanların psikolojik hastalıklar, konusunda işaret ettiği en önemli nokta yine çocukluk dönemidir. Hayatın anahtarı da kilidi de çocukluğumuzun elindedir. Çocukluk insanın tüm hayatını şekillendirir ve ciddi psikolojik sorunların kaynağını oluşturur. Çocuğun şiddet türlerinden herhangi birine maruz kalması çocuk farkında olmasa da çocuğun tepkilerine yansır. Travmaların bugünün, yarının kaynağı çocuklukta aranır.  Çocukların dünyasını karartan, tek dertleri oyuncaklarını paylaşamamak olan çocuklar değil, yine yetişkinlerdir. Yetişkinlerin dünyasının içinde kaybolur çocuk ruhu. Bu durum çocuğun geleceğini etkileyerek, çocuğu umutsuzluk, mutsuzluk, vazgeçişe sürükler. Yadsınamaz bir gerçek var ki birçoğumuzun keşke çocuk olsaydım dediği zamanlar oluyor.  Üstesinden gelinemeyen olaylar ya da çok sevilen insanlardan gelen zararlar bizi çocukluğumuza geri döndürüyor. Sorumluluklardan kurtulmak, “an” da yaşadığımız tedirginlikler bizleri ulaşılması mümkün kapılara uğurluyor, çocukluğumuza. Yetişkinlikte yaşanılan huzursuzlukların tek çözüm kapısı ortaya çıkıyor yine, çocukluk.

Yetişkinler çocukların iç dünyalarına ayak uydurabilse, çocuklaşarak büyüdükçe girdiği mutsuzluk girdabından arınabilse. Sizde “çocuk gibi davranma” gibi sözlere maruz kalıyorsanız, anahtarınızı bulmuşsunuz demektir. Çocuk gibi davranınız. Çocuklaşabilen insan hayatın karmaşık yolunda hiçbir yere çarpmadan, kimseye zararı dokunmadan, attığı adımlarda planlar kurmadan yol alabilir.

Hayatın en güzel “an”ları çocukluğumuzda saklıdır. Eğer çocukluğunuzda yetişkinlerin karanlık dünyasına şahit olmamışsanız, sıkı sıkı sarılın o küçük çocuğa. Hayatın ona güzellikler getirmesini dileyin, kulak verin söylediklerine. Sınırsız hayal güçlerine ortak olun, oyunlarına eşlik edin.

Keşke çocuk kalbini yaşatabilsek, içimizdeki çocuğu öldürmesek. Çocukların masumiyetini, telaşsız hal ve hareketlerini kendimize örnek alabilsek. İçinizdeki çocuğu öldürmeyiniz. Yaşamın özüne ancak çocuk olarak, çocuklarla sıkı iletişim bağları kurarak ulaşabilirsiniz. Kaç yaşında olursanız olun çocuk olmaktan vazgeçmeyiniz.

Devamını Oku

FESTİVAL GİBİ YAŞAMAK

FESTİVAL GİBİ YAŞAMAK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Fuar, bienal, festival gibi etkinlikler insanın ruhunu dinlendiriyor ve ilgi alanlarına göre insanların aidiyet duygusunu geliştiriyor. Özellikle festivallerin çeşitlendirilmesi, bünyesinde birçok kişinin ilgisine hitap eden konuların bir araya toplanabilmesi festivallerin önemini ön plana çıkarıyor. Festivalin düzenlendiği ülke ya da illerde paylaşılan ortak değerlerin etrafında bölge halkı toplanıyor ve bu durum kültürü yansıtan bir sahneye dönüşüyor.

Bu bağlamda özellikle belediyeler yönettikleri illerin kültürel mirasının koruyucu ve taşıyıcı görevini üstlenerek her yıl festivaller düzenliyor. Belediyeler her yıl etkin bir şekilde festival hazırlığı yaparken, festivalin daha hareketli geçmesini sağlayabilmek amacıyla konser, konferans gibi etkinlikleri festival bünyesinde gerçekleştirerek, il dışından da misafir çekmeye çalışmakta ve turizmin canlanması hedeflenmektedir. Festivaller ya da bölgenin tanıtımını sağlayan etkinlikler yerel halkın birbiriyle iletişimini kuvvetlendirir, ortak değerler etrafında toplanan insanların aidiyet duygusunu arttırır. Özellikle yerel festivallerde ya yöresel ürünler tanıtılır ya da yerel halkın el emekleri satılarak vatandaşa kazanç kapısı aralanır.  

Bunun yanında festivalleri düzenleyen kurum ve kuruluşların ya da belediyelerin festivale her anlamda hazırlıklı olması, katılımcılarının ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Zira festivaller yerel kültürün tanıtılmasında ve gelecek kuşaklara aktarılmasında en etkili araçlardan biridir. Hem illerin imajını belirler hem de ihtiyaçlara cevap verip vermemesi turistlerin bir daha orayı ziyaret edip etmeyeceğini şekillendirir. Festivallerin yapıldığı bölgeler de geçirilen zaman dilden dile dolaşarak diğer insanları da o bölgeye çeker ve yoğun turizm potansiyeline zemin hazırlar. Turizmin canlanmasını sağlayarak yerel halkın ürettiği el emeği ürünler için pazar oluşur.

Türkiye’de her yıl hemen herkesin duyduğu festivaller düzenlenmektedir. Antalya Altın Portakal Film Festivali, İstanbul Bienali, Uluslararası İstanbul Müzik Festivali gibi ulusal düzeyde gerçekleştirilen festivallerin yanında Denizli’de gerçekleştirilen Uluslararası Denizli Cam Bienali, Buldan Dokuma Festivali, Kocaeli Doğa Sporları Festivali, Silivri Yoğurt Festivali, Ayder Doğa Festivali gibi yöresel ürünleri tanıtan ya da o il için önemli olan doğal güzelliklerin tanıtıldığı festivaller her yıl bölge halkını bir araya getiriyor.

Denizli’de de yerel halkın ve il dışından gelen misafirlerin katılımıyla il merkezinde ve ilçelerde festivaller düzenlenmektedir. Özellikle bölge için önemli ürünler ya da yaşanan yeni gelişmeler festivaller aracılığıyla duyurularak ayrıntılı şekilde tanıtılmaktadır. Denizli Türkiye’nin kekik ihtiyacının %89’unu karşılamaktadır. Bu bağlamda Denizli kekiğinin tescili alınmış ve Denizli kekik ve lavanta festivali yapılarak Denizli kekiğinin önemi tanıtılmıştır. Bu durum festival aracılığıyla ulusal ve uluslararası arena da gündeme gelerek Denizli’nin önemine dikkat çekilmiştir. Bu durum Denizli’nin tekstil, bıçak üretimi gibi alanlarda tanınırlığını sağlayan alanlar dışında kekik alanında da söz sahibi olduğunu göstermektedir.  Bu bağlamda festivaller kültür, sanat, yiyecek gibi alanlarla çeşitlendirilerek yerel kültürün tanıtımının yanında gelecek kuşaklara aktarılmasında ve kalıcılığının sağlanmasında önemlidir.

Devamını Oku

ÇEVRE KİRLİLİĞİ

ÇEVRE KİRLİLİĞİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Çağımızın en büyük problemlerinden birisi olan çevre kirliliği gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Kirliliği azaltmak adına yapılan çeşitli projeler yetersiz kalıyor, bu sorunu ortadan kaldırmaya yetecek adımlar atılmıyor.

Sokakta yürürken ya da toplu taşıma araçlarını beklerken içtiğimiz sigara izmaritlerini, plastik atıklarını ve daha akla gelmeyen birçok şeyi sokaklara atıyor, atana dur demiyoruz. Belediye çalışanları çöpleri ve sokakları yetişebildikleri kadarı ile temizliyorlar. gözden kaçan taraflar yıllarca sokakta yok olmayı bekleyecek.

Çevre kirliliği denilince akla sadece sokaklara atılan çöpler gelse de aslında kavramı oldukça geniş bir konu. Fabrika atıkları, karbon salınımı, araçlardan çıkan egzoz gazlarına kadar birçok konuyu etrafında topluyor.

Herkesin özel aracının olması havaya karışan egzoz dumanının oranını da aynı şekilde arttırıyor. Özellikle büyük şehirlerde sadece çevre kirliliğini değil trafiği de arttıran bir durum olarak göze çarpıyor. İnsanlar bir yerden bir yere gitmek için saatler öncesinden yola çıkmak zorunda kalıyor. Bu durum hem soluduğumuz havayı etkiliyor hem de ozan tabakasına gün geçtikçe zarar vermeye devam ediyor.

Gün içinde kullanılan kokuların çevreye zarar verip vermediğini bilmeden hareket ediyoruz. Güzel kokmak kendimizi iyi hissettirse de çevreye verdiği zarar bir o kadar kötüdür. Keyfi olarak kullanılan kokuların azaltılması yönünde insanlarımız bilinçlendirilmiyor, aksine çeşit çeşit koku reklamlarıyla insanlar farkında olmadan çevre kirliliğine teşvik ediliyor.

Sanayileşen toplumlarında her geçen gün yeni fabrikalar kuruluyor. Bu fabrikaların doğaya verdiği zarar yüzyıllar boyunca insanlığı tehdit edecek boyutlara ulaşıyor. Fabrikadan çıkan gazlar, geri dönüştürülmeyen atıklar ve daha nicesi tekstillerin oluşturduğu kirliliğin başlıca sebepleridir. Doğaya zararlı atıkların derelere boşaltan moloz yığınlarının boş bulduğu her alana bırakan fabrikaların denetime tabi olması gerekmektedir.

Çevre kirliliği denildiğinde akla sadece sokağa ve havaya bırakılan zararlı maddeler gelse de aşırı ve gereksiz gürültü yapmakta çevre kirliliğini oluşturan türlerden birisidir. Araçlardan çıkan ve insanları rahatsız eden sesler, atılan havai fişekler, sokak ortasında birçok canlıyı rahatsız edecek düzeyde çıkarılan sesler bir çevre kirliliğidir. Bu bağlamda havai fişek gibi gürültü kirliliği yapan sesler doğaya da zarar veriyor. Çıkan kıvılcımlar binlerce hektar orman arazilerinin yok olmasına neden oluyor. Ayrıca su kirliliği de insanlara, hayvanlara hem de doğaya zararları uzun yıllar devam edecektir. Bunların en önemlilerinden birisi son yıllarda denizlerimizde görülen müsilajlar doğanın isyanının sesidir. Berrak ve temiz haldeki denizlerimizin geldiği son durum içler acısı olmakla birlikte müsilaj yüzünden yaşamlarını devam ettiremeyen deniz canlıları için de bir yaşam mücadelesidir.

Doğaya salınan atıkların yok olma süreleri maalesef ki yüzyıllar sürebiliyor. Özellikle geri dönüştürülebilecek atıkları doğaya salmak yerine belediyelerin yerleştirdiği geri dönüşüm kutularına bırakılırsa doğayı kurtarmak için gerçekleştirilen mücadeleye katkı sağlamış oluruz. Dünya da ne yazık ki çevre kirliliğine karşı duyarsızlık azımsanamayacak oranda. İnsanlar hem yaşadığımız çevreye, hem de diğer canlıların ortak yaşam alanlarını yaşanamayacak hale getiriyor. Ve ne yazık ki bu sorunun önüne geçilmek adına sağlam adımlar atılmıyor. Dünyamıza gün geçtikçe zarar vermeye ve kendi sonumuzu hazırlamaya devam ediyoruz. Umuyoruz ki hem ülkemizde hem de dünyada bu sorunu alt edebileceğimiz çözümler oluşturur ve buna ayak uydururuz. İnsanların çevreye olan duyarlılığını arttıracak etkinliklere katılımlar sağlanmalı çevremizi ve doğamızı temiz tutmalıyız. Çevre kirliliği problemini zaman geçtikçe çözüme kavuşturmayı başarabileceğiz. Doğa ile kalın…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.