AYLARDAN EYLÜL
810 okunma

AYLARDAN EYLÜL

ABONE OL
03/09/2022 10:45
AYLARDAN EYLÜL
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mevsimlerden sonbahar, aylardan eylül. Güneşin hükmü gittikçe azalıyor.  Yapraklar, sararmaya yüz tutmuş; canlılığın belirtisi olan yeşilin tadı kaçmış. Rüzgârsa giderek şiddetini artırmakta…
       Nedense hep hüznü çağrıştırır hazan mevsimi. Yarı ölüm diye adlandırılan uyku misali tabiat ana da sonbahar sonrası gireceği uzun kış uykusuna hazırlanır bu mevsimde. Hayata ait izler belli belirsiz sürerken,  insanoğlu kendini yalnız ve aciz hisseder. Belki de bu hüznün kaynağını terk edilmişlik duygusu oluşturur.
       Havaların soğumasıyla birlikte, kuşlar daha sıcak iklimlere göçerler de geride rüzgârla savrulan tüyleri ve bellekte kalan cıvıltılarının insanı kedere sürükleyen hatıraları kalır. Karıncaların kımıl kımıl hareketlenmelerine de bir süre sonra rastlamak mümkün olmaz. Yaz mevsiminin uzun gecelerinde sessizliğin bağrına bir hançer gibi saplanan ağustos böceklerinin cırıltısını bile arar oluruz ama nafile…
       Mevsim değişmeleri, insana günlerin su gibi akıp gittiğini belirgin bir şekilde resmeder. Günlerin geçmesiyle ömür yolculuğunun da sona doğru yaklaşmakta olunduğunun idraki, insanoğlunun bilincinde derin yaralar açar. Yaşanılan günlerin ne yapılsa bir daha geri gelmeyeceğini bilmek ve yaşanacak yeni günlerinse ne getirip ne götüreceğini bilmemek, kanayan yarayı daha da acıtır. Bütün bunlara hayatın nerede ve ne şekilde sonlanacağını düşünmek eklenince, karamsarlık dalgası dağılmak bilmeyen yoğunlaşmış bir hüzün bulutu olur da çöreklenir insanın üstüne…
       Çevresinde olan biteni izleyen insanoğlu, mevsimlik ömrünü tamamlayan yaprağın kuruyup tutunduğu daldan koparak savrulup gitmemesini, rengârenk kanatlarıyla uçuşan kelebeklerin gün içinde ömürlerinin sonlanmamasını, göçmen kuşların mevsim bitiminde muhit değiştirmemesini, güneşin her vakit aynı açıda durarak benzer ısı ve ışığı devam ettirmesini dilese de bu mümkün değildir. Çünkü eşya tabiatına aykırı hareket etmeyeceği gibi varlıklar da yaradılışa uyumsuz direnç gösteremez. Bu ve benzeri doğa olaylarının sabitlenmesini istemenin temelinde insanın kendi ölümlülüğüne itiraz yatmaktadır.
       Sonunun farkında olan tek canlıdır insanoğlu. Var olduğunu bilmek fakat var olmasının bir nihayeti olduğunu idrak etmek, insanı içinden çıkamadığı duygusal ağırlıklara götürür. Dönüşüm mevsimi diyebileceğimiz sonbaharda tıpkı diğer canlılar gibi kendi hayatının da bir gün sonlanacağını bütün çıplaklığıyla hatırlar insan. Dalından kopup giden yaprak misali ölüm sonrası hayatının bilinmezliği onu hüznün kucağına sürükler.
       Oysa ölümle hayatın son bulmayacağını aksine ölümün yeni bir hayatın başlangıcı olduğunu düşünmek, insanı bu türlü karamsarlıklardan kurtaracak ve yaşadığı hayattan zevk alarak günlerinin daha mutlu ve anlamlı geçmesini sağlayacaktır. Yaşadığımız günleri geçici olmaları yönüyle bir nimet olarak düşünürsek, bizlere sunulan hayat yaşanılması gerektiği biçimde yaşanılabilmişse, semeresi olan kalıcı ganimetlerine ulaşabilmekte bir vesiledir ölüm.
       Meseleye bu açıdan baktığımızda hazan mevsiminin insana sadece hüznü çağrıştırmadığı, bilakis insana varlığının değerini fark ettirmesi yönüyle hayatını anlamlı kılarak insanı huzura kavuşturabileceği de düşünülebilir. Yaşadığımız hayatın bir anlamı olması, günlerimiz ve yarınlarımızın bu bilinçle değerlendirilmesi dileğiyle…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.