Total Banner
TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU
251 okunma

TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU

ABONE OL
13/12/2022 09:40
TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Hz. Muhammed’in (sav) 627 yılında Hendek Savaşı’na hazırlandığı sırada bir Türk çadırında oturduğu rivayet edilir. Bu çadırın Asya’nın uzak bozkırlarından Medine’ye kadar nasıl geldiği bilinmez. Çadır hakkındaki bilgi doğruysa herhalde bir Arap tüccarı tarafından görülmüş, beğenilmiş ve Medine’ye kadar taşınmış olmalıydı. O devirlerde Arap tüccarlarına bağlı kervanlar İpek Yolu’ndan Çin’e kadar gidebiliyordu. Muhtemeldir ki bu yollar boyunca zaman zaman Türk kabilelerine rastlıyorlar, onlarla alışverişte bulunuyorlardı. Her ne kadar Cahiliye dönemi şiir ve darbımesellerinde Türklerden bahsedilse de ya temasların az olmasından ya da Türk ülkesinin uzaklığından dolayı Türklere dair belli bir fikre sahip değillerdi. Hz. Muhammed İslamı(SAV) tebliğe başladığı ve müşriklerle mücadeleye giriştiği sıralarda (610) Orta Asya’da Türkler, Göktürklerin hâkimiyetinde toplanmışlardı. Ülkenin sınırları Baykal gölünden Kırım’a, Sibirya Bozkırlarından Maveraünnehir ve İpek Yolu’na kadar uzanıyordu. Türklerin kağanı İlig Kağan Ötüken’de oturuyordu ve Çin’le mücadele halindeydi.

Türkler, Kağanlarının Gök Tanrı tarafından “yeryüzünün işlerini düzene koyması, Türk milletinin perişan olmaması” için görevlendirildiğine, yani Tanrı tarafından “Kut” verilerek kağanlığa oturtulduğuna inanıyorlardı. Gökte olduğuna inandıkları Tanrı tekti. Herhangi bir şeye benzemiyordu; kendisi gibiydi. O aslında sadece Türklerin öz tanrısıydı. Bu yüzden Türkler ölünce doğrudan cennete gitmeye hak kazanıyorlardı. Cennet uçmak’tı ve yeri atalarının ruhlarının dolaştığı yerlerdi. Kağan’ın görevi Tanrı’nın Türk milleti için arzuladığı iyi işleri yapmaktı. Ama bu her zaman mümkün olamıyordu. Ülke iyi idare edilmediği ve işler bozulmaya yüz tuttuğunda kağanın kut’unun elinden alındığına ya da kut’lu olmadığına inanılıyordu. İşte o zaman “Oğlu, babası gibi kılınmamış (yaratılmamış)” yani babası gibi kut sahibi olamamış deniliyor ve kağanlığı sona eriyordu.

İşte Hz. Muhammed’in(SAV) Mekke’nin fethine hazırlandığı günlerde Göktürk Kağanı olan İlig Kağan da babası ve dedesi gibi kılınmamış olacak ki, Çin’e karşı ağır bir mağlubiyet aldı (630). Göktürk Devleti’nin Doğu yarısı Çin hâkimiyetine girdi. Batı kısmı ise ancak 28 yıl ayakta kalabildi. 658’de onlar da Çin’e tâbi oldular. Türk kabilelerinin bir kısmı etrafa dağılıp bağımsız hareket ederken çoğunluğu Çin’in idaresine girmek zorunda kaldı. Türkler devletsiz kaldılar.

Bu sırada Müslümanların fetihleri de çoktan başlamış, halifeler ordularının yönünü Kuzey Suriye, İran ve Mısır’a çevirmişlerdi bile. Müslümanlar o kadar yürekten savaşıyorlardı ki, ne Bizans ne de Sasani kuvvetleri onları durdurabiliyordu. Hz. Ömer (ra) (634-644) zamanında Kadisiye ve Nihavend savaşlarıyla İslam orduları İran’ın derinliklerine doğru ilerlemiş, Horasan ve Toharistan sınırlarında çoktan Müslüman sipahiler dolaşmaya başlamıştı bile. Aslında bunun açık anlamı -Sasani engelinin kalkmasıyla- İslam devletinin sınırlarının Türk ülkelerine dayanmış olmasıydı. Artık Türkler yavaş yavaş bu ordularla temasa başlamışlardı. Öyle ki, Sasani hükümdarı Yezdicerd, Türklerin tarafına kaçıp onlardan aldığı yardımla Belh’i kurtarmıştı. Hz. Ömer’in şehadetinden sonra Toharistan ve Horasan’da çıkan ayaklanmalara Türklerin de karıştığına dair kuvvetli rivayetler vardı.“Denize ulaşmama az kaldı”

Sadece burası değil tabii. İslam ordularının girdiği bölgelerden biri de Kafkaslardı ve bölgeyi kuzeyden kuşatan Hazarlarla komşu olunmuştu. Müslümanların el-Bab’ı, yani Türklerin “Demirkapı” dedikleri Derbend’i ele geçirdiklerinde (643), Abdurrahman b. Rebia asıl niyetinin Belencer’e akın düzenlemek olduğunu söylemişti. Belencer ve hemen arkasında bulunan Etil/ İtil şehri Hazarların önemli merkezlerindendi. İslam orduları Hazar ülkelerine girdiler girmesine ama karşılarında da ciddi bir direniş buldular. Hatta Abdurrahman, Belencer yakınlarındaki bir mücadelede şehit düştü. İşin doğrusu Türkler, her ne kadar Göktürk Kağanlığı gibi büyük bir imparatorluktan yoksun kalmış olsalar da, ülkelerini fethe girişen İslam orduları karşısında pek de zayıf sayılmazlardı. Onların kuvvetli direnişi ve savaşçılıklarının fark edilmesi üzerine muhtemeldir ki, “Türkler size ilişmedikçe, siz de onlara ilişmeyiniz” hadisi bu dönemlerde uydurulmuştu. Devam edecek…

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.