Kardeşim yağmurdan sırılsıklam olmuş ve açlıktan ölmek üzere bulduğu bir kapkara bir kediyi alıp yazlık evimize getirmişti. Annem evin içinde hayvan istemiyordu ama aşağıya inmemek şartıyla üst katta, büyüyüp sokağa salınıncaya kadar kalmasını kabul etti. Gel zaman git zaman bizim Niks(Gece Kraliçesi)eve yerleşti. Aşıları yapıldı, kısırlaştırıldı. Artık sokağa salınmaya hazırdı. Salındı da. Ama evin çevresinden hiç ayrılmadı. Zaten kardeşim bir süre görmese” Niks nerede” diye aramaya çıkıyordu. Niks de gündüz dışarıda oynayıp geceleri balkon salıncağımızda uyuyordu.
Yaz biterken annemleri düşünce aldı. Bu hayvancağız onlara alışmıştı, ne yapardı bir başına sokakta? Nasıl bırakacaklardı? Akılları onda kalacaktı. Sonunda annem İzmir’e götürmeye karar verdi. Ama bir şartı vardı, mutfağa, yatak odasına ve salona girmeyecekti. Şimdi Nİks annemin yatağında yatıyor.
Çok sevdiğim bir arkadaşımın çocukluğunda yaşadığı bir travma sonucu hayvanlara karşı fobisi vardı. Bir gün kızı eve kedi almak istedi. Ağlaya ağlaya aldı kediyi. Şimdi koynunda yatırıyor.
Eşim, kedi ve köpekleri çok sever. Buna rağmen evin içine kesinlikle hayvan almıyordu. Ama bahçede baktığımız kedimiz kaçak kaçak içeri gire gire evimize yerleşti. Şimdi aramızda uyuyor.
Böyle şeytan tüyü var bunlarda. Yavaş yavaş, hissettirmeden kendilerine alıştırıyorlar. Sonra bir gün bir bakıyorsunuz evin hükümdarı olmuşlar, her şey onlara göre ayarlanmaya başlamış.
Aslında tek istedikleri biraz yemek, biraz su ve bol sevgi. Bir de sıcak bir yuva. Bundan başka hiç bir beklentileri yok bizden. Bütün bunların karşılığında da sonsuz sevgi ve sadakatleri var.
Bazı insanlar hayvanlardan çekiniyor, korkuyor hatta tiksiniyor da olabilir. Bütün bunları anlarım ve hislerine saygı duyarım. Herkes hayvan sevmek zorunda değil. Ama bu hayvanlara zarar veriyor, tekmeleyip geçiyor, kapısının önünde aç bekleyen canlara duyarsız kalıyor, bir kap yemek vermiyorlarsa, kışın donma tehlikesi geçiren hayvanlara basit de olsa bir barınak hazırlamaktan hadi bilemedin bir örtü bulmaktan kaçınıyorlarsa işte bunu anlamam.
Hele de onları zehirlemek, işkence etmek dövmek kabul edilebilir şeyler değil; tam bir caniliktir bunlar. Sevmese de cana saygı göstermeli herkes. Bir insana zarar vermekten nasıl kaçınıyorsa hayvanlara da aynısını yapmalı. Ne demiş Yunus Emre, “Yaratılana yaratandan ötürü saygı”
Cana saygı duyan insan bir kaplumbağayı, bir sümüklü böceği, bir karıncayı bile incitmekten kaçınır. Yağmurda yürürken yerlere bakar sümüklü böcek ezmeyeyim diye. Evinde bakma imkânı yoksa da sokak hayvanlarına mama koyar, su verir. Onları okşar, sever.
Hayvan seven insan insanları da sever. Hayvanlara zarar verense insanlara da aynısını yapar.
Aslında hayvan sevgisi insanın ruhuna da iyi gelir. Hatta bedenine de. Kedi mırıltısının yarattığı titreşimlerin insan vücudundaki birçok hastalığa iyi geldiği kanıtlanmıştır.Ayrıca insanın ruhsal durumuna da çok iyi gelir hayvanlarla ilgilenmek.
Sözün özü, hiçbir zararı olmayan bu küçük dostlarımızı sevmek ve onlara iyi davranmak onların olduğu kadar bizim de yararımıza olacaktır.
GÜNDEM
14 Ekim 2024GÜNDEM
14 Ekim 2024ÇEVRE
14 Ekim 2024EKONOMİ
14 Ekim 2024GÜNDEM
14 Ekim 2024GENEL
14 Ekim 2024GÜNDEM
14 Ekim 2024GENEL
14 Ekim 2024YAZARLAR
14 Ekim 2024ÇEVRE
14 Ekim 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.