Mine KAYAÇELİK

Mine KAYAÇELİK

12 Nisan 2023 Çarşamba

ANLAYIŞLI YAKLAŞIMLAR

ANLAYIŞLI YAKLAŞIMLAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kaç yaşına gelirsek gelelim insan ilişkilerinde eksiklerimiz hep oluyor. Mesela hayatta bizi en çok yoran ve sıkça şikayet ettiğimiz konulardan biri anlaşılmamaktır. Daha da kötüsü ise yanlış anlaşılmak. Bu farklı kişiliklere sahip olmamızdan, farklı bakış açılarından kaynaklı olduğu kadar insan ilişkilerinde yaptığımız hatalardan da kaynaklı. Misal sinirli olduğumuz zamanlarda yanlış anlaşılma riskimiz daha fazladır. Bu yüzden sinirliyken susmak, konuşmayı erteleyip sinirin geçmesini beklemek en doğrusu. Ama benim gibi fevri bir insansanız eğer bu çok zor olabiliyor. Her ne kadar bilsek de sinirliyken susmanız gerektiğini ve de sinirliyken yapılan konuşmaların sonucunun kötü olduğunu kaç sefer tecrübe etmiş olsak da yine aynı hataya düşebiliyoruz.

En acı yara dil yarası denir ya gerçekten öyle. Sinirliyken ağzımızdan çıkan bir söz çok büyük pişmanlıklara veya yanlış anlaşılmalara sebep olabilir. Kırılan kalbi onarmak zordur. Hatta bu bazen hiç mümkün olmayabilir. Bu sebeple bir şey söylerken iki kere düşünmek gerekir.

Bazen çok kırıldığımız zaman ya da çok sevdiğimiz biri tarafından üst üste kırıldığımız zaman içten içe affetsek bile hatasını anlasın diye uzatabiliyoruz küslüğü. Oysa bu durum küslüğü uzatmak ya da affetmemek kişinin kendisine de bir yük oluyor. Ben mümkün olduğunca affedici olmaktan yanayım. Asla affedilmeyecek yanlışlar var elbette. Ama yapılan çok büyük bir yanlış yoksa ortada ve de karşı tarafın pişmanlığından ve sevgisinden eminsek eğer bence affetmek gerek.

En çok yaptığımız hatalardan biri de herkesi memnun etmeye çalışmak. Oysa bu mümkün değil. Herkesi memnun etmeye çalışırken fark etmeden bizi asıl seven, asıl düşünen insanları geri plana atabiliriz. Herkese eşit yaklaşmak sevdiklerimize haksızlık olur. Sevdiğimiz, bizi seven, düşünen, bizim için fedakarlıklar yapan, mutlu olmamız için çabalayan bir insanla hayatımızdaki alelade bir insana yaklaşımımız aynı olmamalı. Sonuçta zor zamanımızda yine yanımızda bizi gerçekten önemseyen insanlar olacak. El iyisi olmayalım kısacası. Elimizden geldiğince hak eden herkese karşı saygılı olalım ve iyi davranalım tabi ki ama önceliğimiz sevdiklerimiz olsun. Önce sevdiklerimizin yardımına koşalım, önce onların mutluluğunu düşünelim. Sadece seviyorum demek yetmez. Bunu bir şekilde göstermek gerekir. Gösterilmeyen sevginin bir değeri de yoktur zaten. Eğer bize yapılan iyilikleri, düşünceli davranışları görmez ya da hep karşılıksız bırakırsak yanlış anlaşılmalara ve kırgınlıklara sebep oluruz. Haliyle bir süre sonra serzenişler başlar. Karşımızdaki kişi yaptıklarına karşılık göremedikçe bunu dile getirmeye başlar. Ve bu kez de yaptıklarını başımıza kaktığını düşünerek biz kırılırız ve zincirleme hatalara, kırgınlıklara sebep olmuş oluruz.

Bazen de insanlar tarafından anlaşılmadığımızı düşündüğümüz zaman sürekli kendimizi anlatmaya çalışırız. Anlaşılmadığımız için sitem ederiz. Ya da kırıldığımız zaman sitem ederiz. Bu çok normal ama abartmadığımız sürece. Eğer sürekli sitem edersek hem kendimizi hem karşımızdaki insanı/insanları yormuş oluruz.

Her insanın hassasiyetlerinin farklı olduğunu da unutmamak lazım. Bizim için önemli olmayan bir konu başkası için çok önemli olabilir. Bizim gülüp geçtiğimiz bir olay başka birini çok sinirlendirebilir. Bizim 1 saat üzüleceğimiz bir konuya başkası günlerce üzülebilir. Bunu düşünerek hareket edip kimsenin üzüntüsünü, derdini, kızgınlığını veya da mutluluğunu küçümsememek lazım.

Öncelik kimseyi hele de sevdiklerimizi kırmamaya özen göstermek olmalı. Ama malum hayat zor ne kadar özen göstersek de bunun mümkün olmadığı zamanlar oluyor. Bu yüzden affetmek de önemli. Konuşarak kırgınlıkları ortadan kaldırabilir ve yanlış anlaşmaları çözebiliriz. Hayat kırgınlıklarla, yanlış anlaşılmalarla harcanacak kadar uzun değil.

Devamını Oku

KENDİ ÇAPALARIYLA BAŞARMAK  

KENDİ ÇAPALARIYLA BAŞARMAK  
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Çocuklarımız üç yaşlarını geçmeye başladıklarında,  büyük çoğunluk özellikle kızlar, ev işlerinin yapımında annelerine yardımcı olmaya can atarlar. Sofra kurmada, çamaşır yıkamada, temizlik yapmada, toz almada, bulaşık yıkamada gönüllü birer yardımcı olma isteğindedirler. Onların Küçük sorumlulukların kazandırılmasında bu da çok elverişli bir olanaktır. Kuşkusuz, çocuk anneye yardım etme çabası içindeyken bazı gecikmelere, oyalanmalara ve hatta kazalara neden olabilecektir. Ancak unutulmamalıdır ki, çocuğu bu yaşlarda işe yaradığı, yararlı olduğu, başarılı olduğu bu duygusunun kazandırılması, onun iş yaşamındaki başarısına katkıda bulunacaktır.

Bazı annelerin, çocuğun yardım etme isteğini anlayışla ve sevinç duyarak karşılamalarına karşın, bazıları onu küçük gören biçimde tersler. “Sen benim ayaklarımın altında dolanma. Git bir köşede uslu uslu oyna. O zaman ben işimi daha çabuk bitiririm” der. Bu yanıt çocukta bir kırılma meydana getirir. Bunun doğal bir sonucu olarak çocuk, ileride kendisine evin düzeni, eşyaların temizliği, bahçenin bakımı, odasının toplanması konusunda yapılan eleştiri ve uyarmalara olumlu yanıt vermeyecektir.

Çocuklarımız büyüdükçe, ev işlerinde işe yarama duygusuyla, her bir uğraşa istek göstermesi gayet doğaldır. Bu yaşlardaki çocuklardan en çok duyulan sözlerden biri de, “Ben yaparım’’dır. Gömleğini,  çorabını, ayakkabısının giymeyi isterler. Sofraya gidecek bardakları, tabakları taşımaya can atar. Evin yanındaki bakkala gitmek, bir şeyler alıp getirmek, çiçekleri sulamak, onun için hep birer mutluluk kaynağıdır. Her ne kadar çocuk, yapmaya istek gösterdiği işlerin tümünü yardımsız, denetimsiz yapamasa da, onun bağımsız iş yapma şevkini kırmayacak biçimde yapılacak yardımlarla, sorumluluk duygusu geliştirilebilir.

Ben yeğenlerime  saksı, toprak ve çiçek almıştım. Onların çiçek dikmesini beraber gerçekleştirmiştik.  Sonra da sulamıştık. Çok zevk almışlardı ve çiçek yetiştirmeyi onlara öğretmiştim. Böyle çalışmaları çocuklarınızla sizde yapın. Onlara beceriler kazandırın inanın ki büyük zevk alacaklardır. Ayrıca, çiçekleri de sevecekler, ileride onlarda evlerindeki balkonlarında rengârenk çiçekler yetiştireceklerdir. Onlara bunun gibi imkânlar tanıyın.

Annelerin pek çoğu, çocuğun bu kendi işini görme çabasını, “Nasıl olsa yapamayacak Sonunda yine ben yapacağım” düşüncesiyle çocuğu engeller. Üstelik bununla da kalmayıp “Bırak ben yaparım. Ayakkabını bağlayamıyorsun, yüzünü yıkayamıyorsun her yer su oluyor. Bu işi sana bırakırsam akşama kadar bitiremezsin’’ gibi söylenen sözler, onun özgüvenini onarılmaz biçimde kırar, bağımsız iş yapma isteğini de baltalar.

Çocuklarının iş yapma isteğini bu sözlerle engelleyen anneler, onları yedi sekiz yaşlarına gelseler bile yıkayıp giydirmeye, karınlarını doyurmaya zorunludurlar. Çünkü artık çocukta, bağımsız iş yapma yetisi körelmiş, yetenekleri güdük kalmıştır. Çocuk, işlerini başkalarına gördürmeye alışmıştır. Üstelik kendi işlerinin başkalarınca yapılması, gereksinmelerinin ve bakımının başkaları tarafından karşılanması ona doğal ve olağan gelmeye başlar. Bu çağa değin işbirliği yapma duygusunu tatmadığı, bağımsız iş yapma yeteneğini geliştirmediği, görev üstlenme olanağını eline geçiremediği için, artık bunlara karşı bir istek ve eğilim de duymamaya başlamıştır.

Böyle yetiştirilen ve gelişen bir çocuk, oyuncaklarını düzenli tutma, odadaki temizliği ve düzenini koruma, ev ödevlerini kendi başına yapma, okula zamanında gitme gibi sorumlulukları kendiliğinden yerine getirmeye karşı bir istek ve çaba da göstermez. Çünkü o bilir ki, bu  sorumlulukları nasıl olsa bir başkalarının yükleneceğini  anlar  ve bunu kabullenmiş bulunmaktadır. Çocuğa üç yaşlarında, yaşına uygun olan sorumlulukların verilmesine özen gösterilmesi, gelişimin de çok önemlidir.

Kişisel gelişim kursundaydık öğretmenimiz bize bir anısını anlattı. Evlerinde iki yaşlarında küçük bebekleri varmış ve o gece misafirleri gelmiş. Çocuk kanepeye çıkmaya çalışıyor başaramıyor halıya yuvarlanıyormuş. Anne baba da çocuğa bakıyor ve gülümsüyor yardım etmiyormuş. Sonunda eve gelen misafir hanım koşarak yardım edip çocuğu kanepeye koymuş. Öğretmenimiz de misafire bakıp “Çok büyük hata yaptınız’’ deyince misafir kadın “Olur mu hiç görmüyormusunuz? Yukarı çıkamıyor ve halıya yuvarlanıyordu ve çok zorlanıyordu’’ demiş. Öğretmenimiz de  “Biz onu görüyoruz ama istiyorduk ki kendi başarsın, siz böyle yapınca bundan sonra hep bizden yardım bekleyecektir onun bazı zorlukları kendinin başarmasını bekliyorduk’’ demiş.

Çocuklarınızın öğrenmesi için ona, imkânlar veriniz. Mutlaka birçok şeyi başaracaklardır. Sevgiyle kalın. hoşça kalın.

Devamını Oku

RAMAZAN DA SAĞLIKLI BESLENME

RAMAZAN DA SAĞLIKLI BESLENME
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ramazanda sağlıklı beslenmeye dikkat etmeliyiz. Aralıklı öğünler şeklinde ve vakitli yiyecek içecek tüketmeliyiz. Gün boyu aç kalıyoruz diye iftarı açtığımız da bir anda ne varsa yüklenmemeliyiz bu bizim sağlığımızı olumsuz yönde etkiler. Bir de en önemli olarak sahur vaktine kalkarak ağır olmayacak yağlı tuzlu yemek değil de  hafif kahvaltılık meyve mutlaka tok tutacak yumurta tüketmeliyiz. Sahur da bir şeyler yemeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Sahur yapmamız metabolizma hızımızı düzenler ve açlık süremizi azaltır. 

 Mutlaka su sıvı şeyler tüketmeliyiz.   bu iftar için de sahur için de çok önemlidir. Su sadece ramazan ayların da  değil günlük hayatımızda da mutlaka tüketmeliyiz. İnsan vücudu için çok önemlidir. Vücudumuzun sıvı kaybı yaşamaması için yeteri kadar su içmeliyiz. İftar da tüketeceğimiz yiyeceklerde en az sahurda yediklerimiz kadar önemlidir. Gün içinde midemiz aç olduğu için mutlaka iftar da önce sıcak bir çorba ile başlamalıyız.

 Aksi takdir de boş mideyi doldurmak aniden tansiyon yükselmesi , şeker hastası olanların şeker ayarlarında hızlı değişimler göstermesi tehlikeye yol açar. Bir anda mideye yüklenmeler yapılırsa mide bağırsak rahatsızlığına yol açar. Yemeği yedikten sonra üzerine direk tatlı yemek yerine biraz ara verdikten sonra birkaç saat midemiz rahatladıktan sonra yememiz doğru olacaktır. Tatlı seçimlerimiz de mutlaka önemlidir.

Aşırı şerbetli ağır tatlılar tüketmek yerine hafif sütlü tatlılar tüketmemiz daha sağlıklı olacaktır. Tabi ki yemekten sonra hazımsızlık olacağı için hemen yatmak uyumak yerine yemekten sonra yarım saat yürüyüş egzersiz yapmak sindirim sistemini daha çok hafifletecektir. Bizim en büyük yaptığımız yanlışlardan birisi bu zaten ramazanda olmasak bile yemeği yiyip yatmak. Yapılmaması gereken şeyler ama yapıyoruz.

Sağlıklı bir vücut sağlıklı bir yaşam istiyorsak düzenli beslenme ve spor yapmayı her zaman hayatımızda düzenli yapmalıyız. Yapılan sporlar sayesinde kilo problemleri tansiyon şeker vb. bir çok sağlık problemlerimizden kurtuluruz. O zaman hayatımızın her anında düzenli beslenmeli ve sporumuzu yürüyüşümüzü eksik etmemeliyiz. Ne kadar çok dikkat ettik o kadar sağlıklı huzurlu yaşarız. Hayırlı ramazanlar

Devamını Oku

Hoş geldin 11 ayın sultanı

Hoş geldin 11 ayın sultanı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Aylarımızın en güzeli geldi. En bereketli sofralarımızın kahkaha ile dolup taştığı o günlerimizi yaşamak ne güzel yeniden. Salgın hastalıklardan dolayı hepimiz uzaklaşmak zorunda kalmıştık. Bayramlarımızı bile yaşayamayıp uzaktan telefonlarla görüşmüştük. Çok zorlu günlerdi şükür ülke olarak daha iyiyiz yine birlikte yemekler yiyip güzel hoş sohbetlerimizi yapabileceğiz.

Ramazan da küsler barışır sevgi artar. Hoşgörü saygı çoğalır. Yine de eski ramazanları daha çok özlüyoruz hepimiz şimdilerde saygı sevgi ön planda olmuyor artık. Bazı evlatlar yeri geliyor tatillerini tatil yerlerinde değerlendiriyor. Oysa öncelerde öyle miydi ailelerin yanına gitmek için can atılırdı. Özellikle büyükşehirlerde insanlar dinine olan inancını kaybetmek üzere. Dünya telaşına takılıp bir gün hepimizin bu hayattan gideceğinin unutarak yaşamaya devam ediyorlar. Aslında bakarsak gerçekten iki günlük dünya ne zaman nerde gideceğimizi sadece rabbim biliyor onun için bizden on iki ayda sadece bir ayını bana kulluk edin benim istediğimi yapın demiş istediği de o kadar zor olmayan bir şey zaten geceden yememiz için zaman tanımış kimse açlıktan ölmez ki hayatta.

 Allah için kulluk görevini yerine getirmek için sadece gün için de nefsine sahip çıkıyorsun o kadar. Biz insanlar sanki bir daha yemek yemeyecek açlığından ölecek hasta olacak diye bahanelerin arkasına sığınıp küçücük isteğini bile yerine getiremiyoruz. Bir de yaptığımız en büyük yanlışlar ramazan da sağlıksız besleniyoruz. Önümüze ne geldiyse sofrada ne varsa yemeyi düşünüyoruz. Orucumuzu öncelikle suyla daha sonra sıcak bir çorbayla devam ettirmeliyiz. Uzun süre aç kalan bir şey girmemiş mideye bir anda soğuk katı şeyler yüklersek mide rahatsızlığı geçirir ağrı çekeriz. Sonrasında ise çok yağlı olmayan hafif şeyler tüketmeliyiz uzmanlarımızda bu konularda çok uyarılarda bulunuyorlar gerek televizyonlarda gerek internetlerde bizim sağlıklı beslenmemiz için bilinçlenmeler yapılıyorlar. Sadece ramazan ayların da değil aslında her zaman sağlıklı beslenmeliyiz. Yediklerimize günlük hayatımızda da devam etmeliyiz.

Ramazana denk gelen ay her zaman umut bereket sevgi doludur. Şükür yine bir ramazanı daha sevdiklerimizle birlikte geçirebiliyoruz. O zaman hoş geldin ramazan ayı diyebiliriz. Sevgiyle hoş çakalın.

Devamını Oku

Güçlü kadınlar, güçlü erkekler

Güçlü kadınlar, güçlü erkekler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bazı kadın ve erkekler, kültürüyle bazıları zekâsıyla, bazıları yetenekleriyle, zarafetiyle, bazıları yaşam felsefeleriyle coşkularıyla, bazıları çözümcülüğüyle, karşısındaki kişileri kendine hayran bırakır Kadınlar güçlü erkek ister sözünü belki çok duymuşsunuzdur. Pek dile getirmeseler bile aslında erkekler de güçlü bir kadın ile birliktelik ister. Güçlü kadınlara hayran olurlar hatta bağlanırlar. Her erkek ve kadın eşinin güçlü olmasını ister.

Kendi ayakları üzerinde durabilen, başkasına muhtaç olmayan, alımlı, planlama yeteneği olan erkeğin zayıf kaldığı noktalarda ona yardım eden, işbirliği yapan, toparlama ve organize etme yeteneğine sahip, hepsinden önemlisi zeki bir kadın, muhakkak güçlü bir kadındır.

Türkiye de büyük şirketleri yöneten veya hayli tanınmış şöhret sahibi sanatçılar bile güçlü olmalarına rağmen, aşk acısı çekiyorlar. Hepsi kendilerinden daha zeki kadınlara âşık olmuş. Bazısı zayıf görünmemek için aşkını itiraf edemediğinden dolayı, bazısı da reddedilme korkusu yüzünden yaklaşamıyor ve aşk acılarını içine gömüyorlar. Hepsinin ortak bir noktası var, kendi gibi olabilen özgür ruhlu kadınlara âşık olmaları.

Bir erkeğin seni sevmesi için onun her istediğini yerine getirmek zorunda değilsin. Başkalarını taklit etmek yerine kendimiz gibi olmalıyız. “Kendim gibi olursam beni sevmez” diye düşünürseniz o halde yanlış adrestesinizdir. Seni kendin gibiyken sevemeyecek bir adam, zaten hiç sevmesin. Birbiriniz için doğru değilsinizdir. Oldurmaya çalışmak, gereksiz bir çabadır. Ayrıca kırıcı ve yıpratıcıdır. Onun istediği bir kadın gibi olmaya çalışmak, kim olduğunu unutturur sana. Potansiyeline haksızlık eder, gereksiz yere kendini aşağılamış olursun. Ne kadın, ne erkek kimse diğeri için değişmez. İnsan ancak kendi için değişir. Büyür, potansiyeline ulaşmaya, yeteneklerini uyandırmaya çalışır.

Sen onun istediği kadına dönüşmek için gelmedin bu dünyaya. Aynı şekilde o da senin istediğin erkeğe dönüşmek için doğmadı. Ancak kendimiz gibi olabilirsek mutlu olabiliriz. Bir elmanın yarısı olmaya çalışmamalı. Biz hepimiz iki ayrı elmayız. Ya da iki ayrı çiçek. Uyum sağlayıp birleştiğimizde ancak buket olabiliriz. Özgürlüklerimizi, özelliklerimizi, yitirmeden iki ayrı çiçeğin güzel bir buket olabilmesi, ilişki dengemizin de temelidir.

Erkeğinde, kadınında zayıf noktaları olabilir. Muhakkak birbirimize ihtiyacımız var. Hz. Mevlana‘nın dediği gibi “Bu yollar yalnız yürünmez” der. Kalabalık bir yolculuktan geçiyoruz bu dünya âleminde. Birbirimizin varlığına, eksik yönlerimizi tamamlayan güçlere, enerjilere hepimizin ihtiyacı var. Bu yüzden ilişkiler hayatımızın önemli parçasını oluşturuyor diye düşünüyorum.

Birine bağlı olmakla, ona bağımlı olmak aynı şey değildir. Sağlıklı olan bağlılıktır. O olmadığında veya ayrılık olduğunda bile sen bir başına ayakta durabilmeli ve yaşam ile mücadele edebilmelisin. Yaşamın, gücün ve mutluluğun kimsenin varlığına ya da yokluğuna bağlantılı değil. Sağlıklı ve dengeli yaşamak istiyorsak ancak, yalnız kaldığımızda bile mutlu olmayı başaran insanlar, sağlıklı ve dengeli ilişkiler yaşar. Kendimizle barışık, kendimiz ile iyi vakit geçirebilen, Yaşamayı seven yaşadığı hayattan memnun, şükreden ve de kimseye yaslanmayan, çok bağlanma ihtiyacı duymayan kadınların ve erkeklerin daha uzun süreli yaşamları oluyor ve hayata bakışlarında onlar inanın mutluluğu bulan mimarlardır. Kaybetme korkusu yaşadığımız için kendimiz gibi olmakta ısrar ediyoruz. Kimse için değişmeyen, ya da olmadığın biri gibi görünmeye çalışmazsan. Oyunlar oynamak, stratejiler yapmak zorunda bile kalmazsın.  Senin özgüvenin, gücün ve kendinle barışık olma halin, birlikte olduğun erkeği çekmeye devam eder. Özgüvenin ile onu kendine hayran bırakırsın.

Hepimiz güçlü kadınlar, güçlü erkekler gibi olmalıyız. Nazım Hikmet’in dediği gibi “Ben sensiz de yaşarım ama seninle bir başka yaşarım”  sözünde olduğu gibi yaşayabilmeliyiz. Hepiniz Sevgiyle kalın hoşça kalın.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.