Ülkenin her yeri işgal edilmiş. Bütün haberleşme sistemlerine el koyulmuş. Demir ve kara yolları işgalci askerlerin denetimi altında. Ordu dağılmış. Ülke idaresi çaresizce düşman devletlerin her isteğini emir kabul ediyor. Halk yıllardan beri arka arkaya gelen savaşlardan bıkmış, yorulmuş. Gençler tekrar savaş çıkarsa askere alınmamak için dağlarda saklanıyor. İstanbul, İzmir düşman donanmalarının tehdidi altında esir birer şehir. Anadolu Yunan mezalimi altında inlemekte.
Kimse bu durumdan bir çıkış olduğuna inanmıyor. Pek çok gazeteci, aydın Amerikan mandası istemekte.
İstanbul’da yalnız bir adam. Nişantaşı’nda yaşadığı evde bir avuç arkadaşıyla toplantılar yapıyor, bir çıkış yolu arıyor. Herkes ümitsizken o başaracağından emin, kararlı, inançlı. “Geldikleri gibi giderler” demişti İngiliz gemilerinin boğaza girişini izlerken. Ve o bir avuç arkadaşını o küçücük Bandırma Vapuru’na binip Samsun üzerinden Anadolu’ya geçmeye ve orada, halkının bağrında bir direniş başlatmaya, Anadolu ateşini yakmaya ikna ediyor.
Koskoca ülkede bir davaya inanan tek başına bir adamken bütün ülkeyi arkasına alabilmek, hakkındaki padişahın idam fermanı uçaklardan atılıyorken Kazım Karabekir gibi bir paşaya selam çaktırıp “Emrinizdeyim Paşam” dedirtebilmek, dağa kaçmış askeri tekrar savaşmaya halkını bir somun ekmeğinin yarısını, iki çift çorabının birini orduya bağışlamaya ve bunda gönüllü olmaya ikna edebilmek sıradan bir liderin başarabileceği şeyler değil.
Bütün bunları başarmak için güçlü ve sağlam bir karaktere, dürüst bir kişiliğe, büyük bir öngörü yeteneğine, müthiş bir strateji bilgisine, savaş sanatına, dünya hakkında büyük bir bilgi birikimine ama en önemlisi çok güçlü bir inanca ihtiyaç var.
Anıtkabir Müzesi’ne gittiyseniz okuyup altını çizdiği kitapları görmüşsünüzdür. Büyük çoğunluğu cephede savaşırken okunmuş Fransızca, Arapça, Almanca, İngilizce, Farsça, Bulgarca kitaplar. Kendi yazdığı geometri kitabı; Güneş Dil Teorisi. Hayatı boyunca okumuş olduğu 3937 kitap. 57 yıllık yaşamında bütün bunları yapabilmek ancak çok büyük bir dehanın yapabileceği bir şeydir. Atatürk ve onun kararları, icraatları hakkında değerlendirmeler yapılırken unutulmaması gereken noktalardır bunlar.
Bugün ebediyete intikalinin 85. yılında Ata’yı anıyoruz. Onu sadece savaş yeteneğiyle, liderliğiyle, kuruculuğuyla değil, sanata, bilime, insanlığa ve barışa saygısıyla, insani yönleriyle de seviyor ve sayıyoruz. Öyle bir lidere sahip olduğumuz için çok şanslı bir milletiz.
Onun şu sözleri bütün gençlerimiz için birer düstur olmalıdır:
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir. “
“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”