Total Banner
“DEPREMİ DEĞİL AMA AFETİ ÖNLEMEK MÜMKÜN”
406 okunma

“DEPREMİ DEĞİL AMA AFETİ ÖNLEMEK MÜMKÜN”

İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi, Türkiye tarihinin en acı yıkımlarından birini yaratan 17 Ağustos Marmara depreminin 23. Yılında yaptığı basın açıklamasında, Türkiye’nin depreme hazırlık konusunda beklenen adımları bir türlü atmadığına dikkat çekerek, depremi değil ama afeti önlemek mümkün olduğu ifade edildi.

ABONE OL
18/08/2022 09:37
“DEPREMİ DEĞİL AMA AFETİ ÖNLEMEK MÜMKÜN”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi Başkanı Nigar Hüyük, temel insan haklarından olan “Barınma Hakkı”nın tüm yurttaşlara sunulabilmesi için depremi unutmama, unutturmama ısrarını sürdürmeye, güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar siyasi iktidarların görev ve sorumluluğunu hatırlatmaya kararlı olduklarını dile getirdi. Bugüne kadar depreme karşı hazırlık, yapı güvenliği, hasar tespiti gibi konuların çokça konuşulduğunu ifade eden Hüyük, “Ancak bir doğa olayı olan depremin ülkemizde her defasında afete dönüşmesine bir türlü engel olunamıyor. Çıkarılan yasa ve yönetmelikler, yıllara dayanan çalışmalarla oluşturulan plan ve projeler uygulama aşamasına geçemeden kağıt üzerinde kalıyor. Ne yazık ki yapılan çalışmalar daha çok afet sonrası yara sarma düzeyinde kalıyor. Bir deprem coğrafyasında yer alan ülkemiz tarih boyunca birçok kez yıkıcı depremlerle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle Marmara Bölgesi’nin gerek ekonomik anlamda gerekse sosyo-kültürel açıdan coğrafyamızda merkez pozisyonunu yüzyıllardır koruması nedeniyle, bu bölgede yaşanan depremler ciddi sonuçlar doğurmuştur. Cumhuriyet döneminin gerek can ve mal kaybı açısından gerekse sosyal ve ekonomik sonuçları açısından en yıkıcı depremlerinden biri 17 Ağustos 1999 tarihli Gölcük merkezli depremdir. 7,4 büyüklüğündeki bu deprem başta Marmara bölgesi olmak üzere tüm Türkiye’yi etkilemiştir. Ülkemizin ekonomik anlamda üretim ve ticaret merkezi olan ve yurdun her yerinden göç alan bir bölge olması nedeniyle bu depremin tüm yurttaşlarımızı doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediğini söylemek mümkündür. Depremde 20 binden fazla yurttaşımız hayatını kaybederken yaralı sayısı 50 bini aşmıştır. Bölgede yaklaşık 113 bini yıkık ve ağır hasarlı olmak üzere toplam 365 bin bina hasar görmüştür” dedi. Ortaya çıkan kayıpların ve hasarın büyüklüğünün, deprem sonrası müdahalede yaşanan sorunlarla birlikte bu depremin etkisinin çok büyük olduğunu hatırlatan Hüyük, 2001 ekonomik krizinin önemli sebepleri arasında sayıldığını kaydetti. 2011 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konan ve 2012-2023 yıllarını kapsayan “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nda (UDSEP) alınan kararların uygulamaya geçirilmesi depreme hazırlık konusunda en önemli çaba olacaktır” dedi.

KENTSEL DÖNÜŞÜM KENTSEL KIYIM OLDU

Devletin asli görevinin sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak ve yaşanabilir bir çevre oluşturmak olduğunu hatırlatan Hüyük, “Oysa bugün devlet eliyle “Kentsel Dönüşüm” adı altında mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik ve bilimsel gereklilikleri ile toplumun ihtiyaçları, sosyoekonomik yapısı dikkate alınmadan rant odaklı dönüşüm gerçekleştirilmektedir. Kentlerin tarihi ve doğal dokusu yok edilmektedir. Bugün başta İstanbul olmak üzere kentlerimizde yenilenmeyi ve güçlendirilmeyi bekleyen onca yapı varken kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda hayata geçirilmektedir. Kentsel dönüşüm riskli yapıların dönüştürülmesi şeklinde değil, rant değeri yüksek bölgelerde yapılaşma olarak gerçekleşmektedir. Öyle ki boş arsalar üzerinde kentsel dönüşüm yapılmaktadır. Yıllardır gündeme getirilen ve olası bir depremin çok daha büyük felakete dönüşmesine neden olacak olan Kanal İstanbul projesi ölü doğan bir projedir. Marmara bölgesi için bir çevre felaketini tetikleyecek olması bir yana deprem riski çok yüksek olan kentin Avrupa yakasını ikiye bölmenin yaratacağı belirsizliklerin neye mal olacağı bilinmemektedir. Mevcut durumda bile deprem toplanma alanları, ulaşım güzergâhları yok edilen bir kentin afet müdahale olanakları adeta engellenirken, bölünmüş bir kentin deprem sonrasında nasıl tepki vereceği de büyük bir bilinmezliktir” dedi.

İMAR AFLARI ÖLÜME DAVETİYEDİR

Mevcut yapı stoklarının belirsizliğinin bilinen bir gerçek olduğunu anlatan Hüyük, “Olası bir depremden nasıl etkileneceği bilinmeyen çok sayıda bina mevcutken üstüne bir de siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdit etmektedir. Ülkemizde imar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuş, toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmuştur. Devletin bir binaya iskan ruhsatı vermesi vatandaşına o yapıda güvenle oturabileceği yönünde güvence sunması anlamına gelir. Oysa mühendislik hizmeti almamış bu yapıların, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk bu kararı alan devletin, siyasi iktidarın üzerindedir. Her seçim öncesi siyasi ikbal uğruna gündeme getirilen imar affı uygulamalarına son verilmeli, imar affından yararlanan yapılar denetlenmelidir” dedi. Sevilay KAYAN

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.