MEVLANA

Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin 750 yıllık çağrısına uyarak Konya'ya yaptığımız ziyarette Şeb-i Arus törenlerine katıldık. Semazenlerin mistik dansı, tasavvuf müziği ve Mevlevilik felsefesinin derinliği bizleri büyüledi. Ahmet Özhan’ın muhteşem performansı eşliğinde, herkesin en az bir kez deneyimlemesi gereken unutulmaz bir gece yaşadık.

Geçtiğimiz hafta yedi yüz elli yıllık bir çağrıya uyarak Konya’ya, Mevlana Celalettin-i Rumi’nin türbesi ziyarete ve Şeb-i Aruz törenlerini izlemeye gittik.

Hayatımda hiç pişman olmayacağım ve tekrar yapmak istediğim ziyaretlerden biriydi.  Sema gösterilerini küçüklüğümden beri ekranlardan izlerdim ve Konya’ya daha önce gidip türbe ziyaretimi de yapmıştım ama bu kez rehberli bir gezi olduğu için gerek Konya gerekse Mevlana hakkında çok daha fazla bilgi sahibi oldum. Rehberimiz Nalân Hanım da tasavvufla ilgili bilgileriyle dağarcığımıza renk kattı.

Semâ âyinini yerinde izlemek, o atmosferde bulunmak da çok farklı bir tecrübe idi. Herkesin bunu en az bir kere yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle bu ritüelin semboliklerini öğrendikten sonra duygulanmadan izlememek elde değildi. Tasavvuf Müziğinin değerli sanatçısı Ahmet Özhan’ın muhteşem performansını da unutmamak gerekir.  Bütün bunlar bir araya gelince gerçekten unutamayacağım bir akşam geçirmiş oldum.

Mevlevilik sadece Müslümanlara özgü değil. Dünyada her dinden Mevleviler olduğu gibi deist ya da ateist Mevleviler de var. Zaten Mevlana kişilerin diniyle ya da ibadet şekliyle ilgilenmiyor. Onun sadece iç güzelliğine, iç disiplinine, iç temizliğine bakıyor.

“ İster kâfir, ister Mecusi,
İster puta tapan ol, yine gel,
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel...” Dizeleri ile de bunu anlatıyor. Türbesini ziyaret eden topluluğa baktığınızda da bunu görebiliyorsunuz. Orada Hindular da var, Hıristiyanlar da Müslümanlar da.  

 Mevlana,

“Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz...
Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik, benlik” diyerek herkesin bir ve eşit olduğunu yaratandan ötürü yaratılanı sevmeyi, çıkar gözetmemeyi öğütlüyor.

Oturduğu sofrada biri su içerken hak geçmesin diye yemek yemeden onu beklemeyi, hataları hoş görmeyi, affetmeyi, sevmeyi ama koşulsuz sevmeyi öğütleyen ve öğreten bir ilim adamı Mevlana. Onu felsefesine göre hepimiz aynı bütünün parçalarıyız ve o bütüne dönüp tekrar bir olacağız.

Nitekim Sema, akıl ve sevgi yoluyla Kusursuz Olan'a yapılan mistik bir yükseliş yolculuğunu temsil ediyor. Arayış bu yolculukta sembolik olarak hakikate yöneliyor, aşkla büyüyor, egoyu terk ediyor, hakikati buluyor ve Kusursuz'a ulaşıyor. Derviş bu manevi yolculuktan daha büyük bir olgunlukla, inanç, ırk, sınıf ve millet ayrımı yapmaksızın tüm yaradılışı sevmek ve hizmet etmek üzere dönüyor.

Sema ölümden sonrasını temsil ediyor. Sema’da giyilen Sikke adı verilen başlık mezar taşını, siyah hırka toprağı, içindeki beyaz giysi de kefeni temsil ediyor. Semazenler ney üflenirken vurulan kudüm sesi ile ellerini yere vurarak ayağa kalkıyorlar. Bu da mezardan dirilişi simgeliyor. Sonra şeyhleri ve birbirleri ile selamlaşarak dönmeye başlıyorlar. Gökyüzüne dönen sağ el sonsuz duayı, yere bakan sol el ise içinde yeryüzüne akıtılan iyiliği sembolize ediyor. 

Semazenler başlarını aynı dünyanın 23 derecelik açısı gibi 20-25 derece sola eğerek dönüyorlar. Bu eğim iç kulaktaki etkileri nötralize ediyor ve baş dönmüyor. Aynı zamanda bakışlarını tek bir noktaya, sol elin başparmağına sabitliyorlar. Etrafta olanla ilgilenmiyor, her yeri buğulu görüyorlar.

Siz de o mistik havayı solumak, ruhunuzu yıkamak isterseniz bir Şebi Aruz törenine gitmenizi tavsiye ederim. Tatil yörelerinde ya da düğünlerde izlemiş olabileceğiniz sema gösterilerinden çok daha farklı olduğunu göreceksiniz.

Benzer Videolar