EGEMENLİK
Egemenlik, Atatürk'ün halkına verdiği güçle tanımlanır. Türk kadını, Atatürk'ün reformlarıyla kendine haklar kazanmış ve toplumsal eşitlik için önemli adımlar atılmıştır. TBMM'nin kuruluşuyla halkın egemenliği pekiştirilmiş, cumhuriyetin ilanına zemin hazırlanmıştır. Atatürk'ün kadınlara tanıdığı haklar, sosyal ilerlemeyi sağlamış ve toplumsal gelişimi desteklemiştir.
Egemenlik ya da hâkimiyet, bir toprak parçası ya da mekân üzerindeki kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir. Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir. Egemen olmayan devlet olmaz; kaynağını devletten almayan egemenlik de olmaz.
Atatürk yüz dört yıl önce kurduğu meclis ile işte bu gücü halkın kazandırmış, Türk Milleti’ne kendi kaderini belirleme gücünü vermiştir. O günden beri bu ülkenin halkı seçtiği temsilcikler aracılığıyla kendi kendini yönetmektedir.
TBMM sadece bunun için kurulmadı elbette. Atatürk ülkeyi ve milleti ilgilendiren her konunun mecliste görüşülüp oylanarak karara bağlanması konusunda son derece titiz davranmıştır. TBMM’nin kuruluşu Türk halkının haklı davasını ve bunun için girdiği savaşı bütün dünyanın gözünde meşrulaştırmış, cumhuriyetin ilanına kapı açmış, ülkeye ve millete saygınlık kazandırmıştır. Arkasından gelen devrimlerle de çağdaş medeniyetlere yetişme yolunda hızla ilerleyen bir toplumun öncüsü olmuştur.
Bu ilerlemenin en önemli adımını kadınlarla ilgili konularda atmıştır Atatürk. Sadece halkın egemenliğini halka vermemiş, Türk kadınına da kendi egemenliğini vermiştir. Onun hazırlattığı ve meclisin onayladığı kanunlar sayesinde Türk kadını resmi nikâhla evlenme, nikâh güvencesi, boşanma tazminatı, nafaka, eşini boşayabilme haklarını elde etmiş, o yıllarda en gelişmiş ülkelerde bile kadına verilmeyen seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır. Amerika gibi bir ülkede bile kadının yerinin evi olduğu düşünülürken, Harward Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kadın öğrenci kabul etmezken Türkiye Cumhuriyeti’nde kadına çalışma hakkı verilmiş, Avrupa’ya tıp, hukuk, sanat, mimari, arkeoloji ve daha birçok alanda eğitim almak üzere kız öğrenciler gönderilmiştir.
Kısacası Türk kadını Atatürk sayesinde, altın tepside verilen bir hediye olarak almıştır bütün haklarını. Mücadele etmeden, eylem yapmadan, istemeye bile gerek kalmadan verilmiştir bu haklar. Belki de bu yüzden kıymetini bilmez pek çoğu. Kendi üzerlerinde karar verme hakkını gönülleriyle kocalarına verirler. Ne zaman dışarı çıkacak, kiminle görüşmeyecek, ne giyecek, evine kimi kabul edip kimi etmeyecek, çalışacak mı, hepsini kocasına sorar. Öyle öğretilmiştir, öyle gelmiş, öyle gitmektedir. Üzerinde düşünmez bile.
Ekonomik bağımsızlığınız olmayabilir ve bu yüzden çaresiz olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ya da töre kıskacı içinde olup daha da çaresiz olabilirsiniz ki bu iki gruptaki kadınlara yardım etmek bizlere düşüyor. Pek çok SKT var bu konuda çalışan ve dahası da gerekiyor.
Benim bu yazıdaki asıl sözüm çağdaş ailelerde yetişmiş, az ya da çok eğitim almış, hayatını kazanan ya da kazanma potansiyeli olan kadınlara. Eğer kendi kararlarınızı kendiniz verme hakkınızı unuttuysanız, egemenliğinizi kocanıza, babanıza ya da ailenizden herhangi birine verdiyseniz, Atatürk’ün verdiği haklarınızı ve sizden istediği mücadeleci kişiliği unutup “itaat et rahat et” zihniyetine girdiyseniz, iradenizi başkalarının eline teslim ettiyseniz, hele ki kız ve erkek çocuklarınıza da bu düşünceleri aşılıyorsanız o zaman 1920 den beri yapılmış her şey boşa gidecek demektir. Çünkü aile toplumun en küçük birimidir ve toplumun gelişimi de çöküşü de aileden başlar. Bu yüzden kalkın ve haklarınızı kime teslim ettiyseniz ondan geri alın. Vatanınızı seviyorsanız, ülkenin geleceğini düşünüyor, çocuklarınız özellikle de kızlarınız için daha iyi bir gelecek istiyorsanız yapın bunu. Ümitsizliğe kapıldığınız, karşınızdakinin sizden çok güçlü olduğunu düşündüğünüz her an Ankara’da toplanan o meclisin ne güçlüklerle kurulduğunu, o savaşın ne büyük bir güce karşı nasıl büyük imkânsızlıklara rağmen kazanıldığını hatırlayın. O zaman gereken gücü iç