Nilüfer BEKCİ

Nilüfer BEKCİ

29 Şubat 2024 Perşembe

MUTLU ÇOCUKLUK

MUTLU ÇOCUKLUK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Birden etrafım karardı. Yumuşak bir zeminde hissettim kendimi. Neye uğradığımı anlayamamıştım. El yordamıyla önümde de yumuşak bir duvar hissettim; yanımda da bir kıpırtı. Demek ki annem de yanımdaydı. “Anne ne oldu bize” dedim. “Düştük yavrucum” dedi.35 yıl geçti üzerinden, hala hatırlayıp “düştük yavrucum” diye tekrarlar, güleriz. O gün, bir kış akşamın yeni çökmekte olan alacakaranlığında bir üst sınıftan annemin arkadaşının kızı olan bir öğrencinin geçen seneki defterlerini almaya gidiyorduk. Çünkü ben, konuları kitaptansa tutulmuş bir defterden önceden çalışarak daha başarılı olduğumu keşfetmiştim. Annem de kendine bunu vazife bilmiş, iyi öğrencilerin eski defterlerini toplamaya başlamıştı benim için. Gene bu iş için birlikte giderken Pazar yerinden geçiyorduk ki daha o sabah orada olmayan, belediyenin kim bilir ne için açtığı bir çukura düşmüş olduğumuzu neden sonra fark etmiştik. “Düştük yavrucum” den sonra hiç konuşmadan, sakince ve aynı anda üstümüzü başımızı silkeleyip çukurun duvarından tırmandık ve yolumuza devam ettik.

 Bir başka gün Ankara kışının buzlu sokaklarında kaya kaya yeni başlayacağım fizik dersine gidiyorduk aceleyle. Ders saatini yetişme telaşındaki annem kayıp düştüğümü fark etmeden birkaç adım daha yürüdü ve benimle konuşmaya devam etti.  Ben seslendim “anne ben buradayım” diye. Dönüp halimi görünce bir hayret nidası çıkarıp koşarak yanıma geldi. Ben erimeye yüz tutup çamurlaşmış buzun içine düşmüşüm pantolonum sırılsıklam olmakla kalmamış her tarafından çamurlar akmakta.  Bu halde gidilmez öğretmenin evine. Hemen o yakınlarda oturan Hikmet Teyzelerin evine gittik. Bana Noyan Abinin pantolonlarından verdiler. Noyan Abi benim iki katım. Pantolonu kemerle sıkıştırıp kazağımı üzerine çekince biraz şekle girdim. Paçaları da kıvırdık tabii. Öyle gittik Fizik öğretmenine. Bunu da hala hatırlar güleriz. Neyse çektiğimiz zahmetlere değdi de önce 30 sonra 10 almış olduğum fizikten sınıfı geçebildim.

Bunları neden anlatıyorum? O zamanlar da aynıydı, şimdide;  bir sınav telaşesi içinde günlerimiz geçiyor. Tek fark biz lise sonda düşerdik bu telaşa, şimdi daha ilkokul birinci sınıftan itibaren sınav odaklı hazırlanıyor çocuklar. Aileler haklı olarak büyük bir telaşın içinde. Çocuklar gergin. İster istemez ailelerinin telaşını gören çocuklar da sıkıntıya düşüyor. Bizim ailelerimizde sınav stresi elbette vardı ama yaşamayı ve yaşatmayı unutmadılar. Aynı şekilde para kazanma telaşları da vardı ama eşleriyle, çocuklarıyla kaliteli, zaman geçirmeyi ihmal etmediler. Biz bahçesi olan evlerde ve apartmanlarda büyüdük, sokaklarda koşturduk, ağaçlara tırmandık. Ebeveynlerimizin çok vaktini almamız gerekmedi. Enerjimizi atabildik, sosyalleştik. Evlerimize en yakın okullara gittik -zaten bütün okullar aynı kalite ve seviyedeydi- dolayısı ile mahalle arkadaşlarımız aynı zamanda sınıf arkadaşlarımızdı. Arkadaşların evine oyun ya da ders çalışmak için ya da doğum günlerine kendi kendimize gider gelirdik. Şimdiyse ortalık o kadar tehlike dolu ki, bahçe olsa bile etrafınızda, bırakamıyorsunuz. Haklı olarak çocuğumuz iyi okulda okusun diye bazen şehrin öbür ucundaki okullarda, farklı farklı semtlerde oturan çocuklarla beraber okutuyorsunuz. Mahalle arkadaşı zaten yok, okul arkadaşları da çoğu uzak yerlerde. Çocuklar beraber bir etkinlik yapacağı zaman götürüp getirmek ebeveynlerine düşüyor. Aynı şekilde, bahçede koşup oynayamayan çocuklarınızın oyun ve deşarj olma ihtiyacını karşılamak için etkinlikler düşünmek de anne babaya düşüyor ve çocuklarına bizim anne babalarımızdan daha fazla vakit ayırmaları gerekiyor.  Bizde annelerin çoğu çalışmazken şimdi annelerin büyük çoğunluğu çalışıyor. İş yerleri evlere uzak, trafik her yerde yoğun. Eve ayrılabilen vakit dar. Yapılması gerekenler çok. Çocuğa ayrılan vakit de otomatikman azalıyor. Çocuğun başı zaten derslerle, kurslarla, sınav stresiyle kalabalık. Anne babayı görecek hâli yok. Az bir zamanı kalırsa onu da arkadaşlarıyla geçirmek istiyor.  Çekirdek aile fertleri birbirinden kopmaya, uzaklaşmaya başlıyor.  Babalar çoğunlukla işten gelip televizyona, ya da sosyal medyaya gömülüyorlar. Pazar günleri dinlenme adı altında hiçbir şey yapmama moduna geçiyorlar. Şikâyetlere de kulakları tıkalı, sızlanan olursa” bütün hafta sizin için para kazanıyorum bugün de ellemeyin de dinleneyim” diyorlar.  Oysa ki gündelik koşturmacamızın içinde bir an nefeslensek ve o gün ailemiz için ne yaptığımızı, ve ne yapabileceğimizi düşünsek ne olur? Ben gençlere her zaman şunu söylüyorum “Çocuklarınıza mal mülk değil mutlu çocukluk bırakın. Para değil, güzel anılar biriktirin. Mal mülk para da güzel v e gerekli tabii ama bunları hazırlarken eşlerinizi, çocuklarınızı ihmal etmeyin. Çocuklara mutlu günler ve iyi bir eğitim verin. Hazır parayı bir günde yerler belki ama iyi eğitimin sağladığı kaynaklar tükenmez, mutlu bir çocuk geçirmiş bir insandan kötülük gelmez.”

Kabul ediyorum, günümüz şartlarında para kazanmak da, sevdiklerine zaman ayırmak da çok daha zor ama gayret etmek zorundayız belki kendi dinlenme zamanımızdan belki uykumuzdan fedakârlık edip onlarla kaliteli zaman geçirmeli, büyük insan gibi karşımıza alıp sohbet etmeliyiz. Eşlerimize de Aynı ilgiyi göstermeliyiz ki hem biz mutlu, hem de çocuklarımıza örnek olalım. Yoksa mutsuz bir toplum olup çıkarız. Psikolojik hastalıklar artar. Çocukluk travmalarının, ihmal edilmiş çocukların ileriki yaşamda nelere yol açabileceğini burada uzun uzun anlatmayacağım zaten benim uzmanlığım değil. Ama internetten okuyabilirsiniz.

 Mutlu ve kendine güvenen bireyler yetiştirmek dileği ile…

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.